Tarantino Filmleri Kuşağı #1 | Inglorious Basterds
Çok zevkli bir seriye giriş yapıyoruz, hayırlı olsun dostlar. Kurdelamız, makasımız hazırsa başlıyorum.
Inglorious Basterds, yanlış yazılmış ismiyle, muazzam oyuncu kadrosuyla ve binbir çeşit ilginçliğiyle 2009 yapımı bir Quentin Tarantino filmi. Kendisi hem yazıp hem yönetmiş. Hatta taaa Kill Bill öncesinde başlamış senaryoyu yazmaya ama araya başka filmler girince uzunca bir süre ara vermek zorunda kalmış. Filmin bol keseden ödülü ve adaylığı var, buradan görülebilir. Türkçe ismi ise "Soysuzlar Çetesi"
Sırf oyuncularının varlığı için bile 100 ödül veririm ben şahsen. Şuradan daha rahat görüleceği üzre bu film; Brad Pitt, Christoph Waltz, Diane Kruger, Mélanie Laurent, Michael Fassbender, Til Schweiger, Daniel Brühl gibi isimleri barındırıyor. Hatta görünürde olmasalar da Samuel L. Jackson ve Harvey Keitel'in de seslerini duyuyoruz. Tam cehenneme gitmelik bir ekip... İlk tercih olarak bir çok farklı aktör konuşulmuş fakat iyi ki kalan sağlar bizim olmuş. Herkes rolüne cuk oturuyor.
Film Nazi işgali altındaki Fransa'da geçiyor. Hatta filmin ilk düşünülen ismi şuymuş: Once Upon A Time, in Nazi-Occupied France... Fakat Tarantino bu film için, İtalyan asıllı yönetmen Enzo Girolami Castellari'nin 1978 tarihli filmi Quel Maledetto Treno Blindato'dan ilham aldığı için ismini de buna uydurmuş diyollaa. Bu arada benim gibi, neden Bastards değil de Basterds diye bir yanılsamaya düşenler, şu ekşi sözlük entry'sinde cevabı beeelki bulabilirler.
Nazi dedik işgal dedik diye sakın tarihi, belgesel tadında bir film izleyeceğinizi düşünmeyin. Bütün bunlar öyle absürd hale getirilmiş ki, bilgilerinizden şüphe ettiriyor ve "Böyle bir şey yaşanmış mıydı ki?" diye düşündürüyor. Fakat nice tarihçileri ağlatacak kadar şok final sahnesiyle asıl amaç kendini gösteriyor. Tarantino izleyenlere "Hitler de Hitler tutturdunuz, amaaan bak işte hepiniz aynı çukurdasınız" demek istemiş ve yapılmış çoğu Nazi filmiyle dalga geçmiş adeta. İzlerken her seferinde çok eğleniyorum.
Nazileri bitirmeye kararlı, Yahudi kökenli Amerikalılardan oluşan belaa bir ekip, Fransa'ya geliyor ve Nazilerin içine kadar giriyor.
Brad Pitt, ekibin lideri Teğmen Apaçi Aldo rolünde, özüne döndüğü Güneyli aksanıyla ve gözlerinin etrafındaki yaşlılık çizgileriyle karşımıza çıkıyor. Gerçekten bir garip oldum öyle görünce. Duruşuyla, mimikleriyle çok komik bir adam olmuş. Bir de o aksanla İtalyanca konuşturmuşlar gül gül öldük evde. Başrolde Brad Pitt olunca daha fazla görmeyi bekliyor insan ama diğer oyuncular da çok iyi dolduruyor boşluklarını.
Mélanie Laurent, (Sihirbazlar Çetesi'nden falan hatırlayabiliriz kendisini.) Shoshanna Dreyfuss (Matmazel Mimieux) olarak karşımıza çıkıyor. Tam olarak herkesin kafasındaki Fransız kadın imajını alıp bize geri verdi resmen. Bu kadar olur. Gergin sahnelerde donuk, soğuk halleriyle bir harikaydı.
Yeteneğine güzellemeler yazabileceğim, sanki bir amcam, dayımmış gibi sevdiğim Alman oyuncu Christoph Waltz burada, Yahudi Avcısı lakaplı Albay Hans Landa rolünde. Konuşabildiği 4 dili de kullandığı, oyunculukta harikalar yarattığı bu filmi, almış bir yerlere taşımış olan isimdir bana göre.
Maalesef bu Hollywood şöhretine çok geç ama -Tarantino sayesinde- eninde sonunda da olsa kavuşmuş bir oyuncu kendisi. Çok daha iyi şeyler hak ettiğine inanıyorum.
Christoph Waltz'tan sonra diğer Alman oyunculara geçelim. Her rolü gerçekten o dili konuşan insanların oynaması ve Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca dillerinin her birini duyuyor olmamız, filmin çok hoşuma gitme sebeplerinden biri. Truva filmindeki -uğruna savaş çıkan- Helen rolünden hatırlayabileceğimiz Alman oyuncu Diane Kruger, Bridget von Hammersmark isminde işveli cilveli, insan ilişkilerinde inanılmaz politik, herkesin bayıldığı bir sinema oyuncusunu canlandırıyor. Başarılı buluyorum kendisini. Alman kökenli bir oyuncu olan Michael Fassbender (X-Men'de oynuyordu.) filmimizde Teğmen Archie Hicox rolünde (bu rol için Tarantino özellikle Leonardo DiCaprio'yu istemiş ama sonradan bu rolü Almanca konuşabilen birine vermek daha mantıklı gelmiş. E yani.)
Otel, Jurrasic park ve daha bilimum korku filmlerinde oynamış Eli Roth, YAHUDİ AYISI :) lakaplı Çavuş Donny Donovitz rolünde. Çok komik bir adam.
Aşşırı güldüğüm, çok karizma bir karakter olan Çavuş Hugo Stiglitz'i, IMDB'de Almanya'nın en çok tanınan oyuncusu ve en başarılı yönetmeni olarak anlatılan Til Schweiger canlandırıyor. En sevdiğim karakter olduğu için daha fazla izlemek isterdim.
Film hakkında yapılan yorumları okuduğumda çok sığ, Tarantino'nun yüz karası gibi tanımlar yapıldığını görüyorum. Kesinlikle katılmıyorum, bir çok kişi de öyle. Bir kere, filmin ciddiyetsiz bir temada olmasını kendisi istemiş. Farklı bir şey yaptı diye ne gerek var bu kadar ötekileştirmeye? Bence piyasadaki aynılıktan sıyrılmış. Oyuncu seçimleriyle zaten turnayı gözünden vurmuş. Bunların dışında; görüntü yönetmeni, soundtrackler, değişik dillerdeki replikler... Kazanılan hasılat, ödüller... Başarılı bir iş olduğu aşikar. O yüzden adamın film mirasını tartışacağımıza, izleyip keyif almaya bakalım diyorum.
Tarantino filmleri arasında bir güzellik yarışması düzenlemem gerekirse bu filme 3.lüğü veririm. Birinci ve ikinci sırada, sonraki yazılarımda işleyeceğim; Django: Unchained (konusuyla) ve The Hateful Eight (havasıyla) yer alır. Fakat aralarından en çok güldüğüm film kesinlikle Inglorious Basterds'tir.
EN SEVDİĞİM SAHNELER
1- TATLI SAHNESİ
Bir sahne bu kadar gergin olabilirdi. Yüreğimiz ağzımıza geldi be director. Christoph Waltz rolüyle bütünleşip harika bir iş çıkarırken, Mélanie Laurent de bu sahnede tam olması gerektiği gibi tepkisiz kalabilmiş, yeri geldiğinde de tepkisini güzelce verebilmiş diye düşünüyorum.
2- BAR SAHNESİ
Tek kelimeyle muhhhteşem bir sahneydi, baştan sona. Başka da bir şey söyleyemiyorum...
Bir şans vermenizi tavsiye edeceğim bir filmdir. Umarım izler ve fazlasıyla eğlenirsiniz. Serinin diğer yazılarında bol bol görüşeceğiz. Herkese mutlu çarşambalar!
Hiç yorum yok: